Bonus Sendromu



Kesilen saçlarımın anısına...


Evet bu yazımı dün kestirdiğim saçlarımın anısına yazıyorum. Bir konu daha var aslında ama o konuya birazdan değinirim. Hayatımda ilk defa saç uzattım. Neden uzattığımı bende bilmiyorum ama önümde 4 aylık bir tatil vardı ve bu tatilde ne kadar uzayacaklarını merak ettim. Farklılık olmasını istedim birde. Acaba uzun saçlılar nasıl hissediyor dedim kendi kendime...

İnsanlar ne garip yaratıklar demiştim, çeşit çeşit halleri var insanların... Şimdi size o hallerden komik olduğunu zannedenlerden, boş konuşmayı sevenlerden ve espri yaptığını zannederek karşısındaki arkadaşını kıranlardan bahsedicem. Saç uzattığım o 4 ay boyunca çekmediğim zorluk kalmadı. En başta sert ve dalgalı bir saça sahip olduğum için yıkama zorluğu... Berbere gidip traş olmaktan kurtardığım paraları şampuanlara harcadım diyebilirim. Çünkü fazlasıyla yıkanmak istiyordu saçlarım. En geç 3 günde 1 mesela... Bu zorlukların en can sıkıcısı, en sinir bozucusu olan nedenlerden biriyse şu bahsettiğim kendini komik sanan boş laf ebeleriydi...

İnsanoğlu yıllardır birbirlerine lakap, takma isim ve espri amaçlı kırıcı kelimeler sarfetti. Bu kelimelerden belkide en eskilerinden biri saçları uzamış insanlara söylenen "papaz" kelimesidir. Uzun saçlı erkeklere neden papaz denir? Papazların saçları uzun mudur? Açıkçası bu garip takma ismin kökenini merak ediyorum. Acaba uzun saçlı arkadaşına papaz diyen ilk Türk tarihte kimdir? Evet, insanoğlu bu kulaktan kulağa yayılan, uzun saçlılar için kullanılan papaz kelimesini çabuk benimsedi ve her gördüğü uzun saçlı erkeğe papaz demeye başladı. Ama bir gün bir reklam yayınlanacak, bu uzun süren geleneği bozacak, papaz takma isminin tahtını sallandıracaktı. Evet, o reklam "bonus card" reklamıydı.

Bonus reklamı kendine sembol olarak kıvırcık saç modelini seçti. Bu sembol insanların aşırı ilgisini çekti. İnsanlar bu sembolü çabuk kabullendi ve artık uzun saçlı erkeklere takma isim olarak papaz kelimesiyle birlikte bonus demeye başladı. Artık espri yapmaya çalışıp kendini komik sanan insanlar grubuna yeni bir eğlence anlayışı eklenmişti. Eskiden bonus denince akla ilk genel anlamı "ekstra, fazladan, ek olarak" gibi kelimelerdi. Ama artık sözlükteki anlamına yeni eklentiler gelecek gibi gözüküyor. Bir gün sözlükleri açıp baktığınızda şöyle birşey görürseniz şaşırmayın...

Bonus:
1. ekstra, fazladan, ek olarak, yedek.
2. kıvırcık saçlılara söylenen sıfat. saçları uzamış bir insana takılan espri amaçlı lakap.

Şimdi size kısaca bu kendini komik sanan, bu arkadaşıyla dalga geçerek kendini espri yeteneği kuvvetli biri olarak gören, bu "ağzım boş durmasın, illa birşey söylesin, illa birinin kalbini kırsın" cıları tasvir edeceğim. Bu insanlar genelde anaları, babaları tarafından sorgusuz sualsiz sokakta oynamak için küçük yaşta hayata karşı gardını almak amacıyla sokağa salınan çocuklardır. Kendilerini herkese mahallenin yaramaz çocukları olarak kabullendirirler. Büyüklerin aşırı ilgileriyle şımarık olarak büyürler. Yılların verdiği bu şımarıklık, yanında kendini beğenmişliğide getirir. Fesattırlar. Birilerine zarar vermek için yanıp tutuşurlar. Utanma duyguları yok denecek kadar azdır. Anneleri zorla misafirliğe götürdüğünde ev sahibinin yanında yüksek sesle "Anne, ben doymadım" diyecek kadar yüzsüzlerdir. Küçük bir çocuk dahi olsalar aileden kimse böyle bir cümlenin görgü kurallarına aykırı olduğunu, ev sahibinin yanında söylenmemesi gerektiğini söylememiştir. Bu çocuklar büyür, okula başlar. Artık bu insanlar büyükleri tarafından şımartılmış, hayatın tüm zorluklarına karşı ön sınav tecrübesi olan birer canavardırlar. İlkokul yıllarında tüm sınıf arkadaşları ondan şikayetçidir. Adları tahtaya yazılan "konuşanlar" listesinde sıkça görülür. Öğretmen dayaklarına ve tehditlerine karşı bir korkuları yoktur. Yiyeceği dayağı önceden sezmez, dayağı yedikten sonra pişman olmaz, gözlerini yaşartıp duygu sömürüsü yaparak büyük bir oyunculuk sergilerler. Ve bu canavarlar ilk avlarına çıkmak için artık hazırdırlar. Sınıf arkadaşlarıyla dalga geçerek başlarlar siftahlarına... "Senin ayakkabıların neden yırtık pırtık? Senin kafan çok büyük. Burnunda sümük var. Ağlama lan karı mısın sen?" kullandıkları ilk aşağılama cümlelerinden bazılarıdır. Bu çocuklar bazen arkadaşlarının gazına gelerek gönüllü kurban olarak seçilirler. Kendilerinden büyük abilerine takılan lakapları, kendilerinden büyük abilerin kusurlarını vb. öğrenip bunu yüzlerine söyleyecek cesaretleri vardır. Sürekli abilerle dalga geçip kaçarlar ama hiçbir zaman yakalanma ihtimalini düşünmezler. Yakalanınca güzel bir dayak yerler. Abiler merhametlidir, "Bi daha yapçan mı lan? Bi daha laf söylicen mi arkamdan?" diye sorarlar ve bir şans daha verirler. Ama bu enayiler bu merhamet göstergesini bile kullanıp "Hayır, söz bi daha yapmıycam" der, abinin yakalayamayacağı mesafeye uzaklaşır ama birkaç saniye dahi geçmeden aynı sözleri söyleyip tekrar kaçmaya başlarlar. Bu çocuklar için ekolojik dengenin ilk anlamı budur. Kendine büyük avlar seçip kötü sözler söyler, yakalanıp dayak yer ama dayak bunları güçlendirir, hırslandırır ve dönüp tekrar aynı lafları söyleyip yine dayak yerler. Bu ekolojik döngü çocuklar büyüyüp ergenliğe girene kadar devam eder. Hayatlarında yine değişen pek birşey yoktur. Sadece kime nasıl davranılacağını artık kavramışlardır. Okul dışındaki boş zamanlarını boşa harcarlar. Genelde boş gezenin boş kalfası olarak yetişirler hayat okulunda... Hayattan en ufak bir beklentileri yoktur. Ama süreklide boş bir insan değildirler. İş hayatına erken yaşta atılırlar ve genelde çalışmaya programlıdırlar. Şanslı olan kesimi ise zaten zengindir ve çalışmasına gerek kalmaz. Bu seferde zengin züppesi sıfatının sahibi olurlar. Mahallesindeki arkadaş grubuyla yaptıkları garip etkinlikler dışında sosyal faaliyetlere ve kültürel konulara düşmandırlar. Arkadaş gruplarında uzun ve kıvırcık saçlı biri varsa, bir konu hakkında konuşulurken bu insan konuyu "x'in saçlarına bak yanlız tam bir bonus hee aha aha aha" diye yarıda keser. Tüm bunların dışında bir huyu asla değişmemiştir bu insanların... Karşısındakinin kusurlarıyla dalga geçmek, karşısındakini aşağılamak, karşısındakini espri yaptığını zannedip kırmak...

Peki bu ne zamana kadar sürer? Ne zamana kadar dalga geçerler insanlarla? Askerlik sonrası, evlilik öncesi döneme kadar. Artık evlendikten sonra bonus kelimesi hayatlarından neredeyse tamamen çıkar. Çünkü arkadaş ortamından uzaklaşmış, büyük bir sorumluluk edinmiş, iş arkadaşlarından kıvırcık olanlara bonus diyebilecek samimiyeti görememiş hale gelmişlerdir. 40'lı yaşlara vardıklarındaysa ve özellikle çocuk sahibi olmuşlarsa artık sadece papaz kelimesi kalmıştır onlar için. Bu kelimeyide sadece çocuklarının saçları uzadığında "yürü git berbere kes şu saçlarını, papaz gibi olmuşsun" diyerek kullanırlar. Evet, böylede sert bir babadır onlar. Çünkü küçük yaştan bu yana yaşadıkları, genlerinde değişime sebep vermiştir.

Size anlattığım bu insan türü, genelde bonus kelimesini arkadaşlarıyla dalga geçmek amaçlı kullanan insan türüydü. Peki şimdi soruyorum, sadece bu canavarlara değil, herkese soruyorum. Neden böyle birşeye gerek duyarlar? Neden karşısındaki insanla dalga geçmek insanları aşırı derecede tahrik ve tatmin eder? Bu insanlar yaşadığımız hayata birçok insanın kalbini kırmak dışında ne tür bir iz bırakabildiler?


EY KIVIRCIK TÜRK GENÇLİĞİ!
Bu sözüm sizlere... Yıllardır bu tür insanların sizlerle dalga geçmesine izin verdiniz, yıllardır size "naber lan bonus?" diyen arkadaşlarınıza büyük bir centilmenlik örneği sergileyerek nazik bir şekilde cevap verdiniz. Ama artık yeter! Arkadaşlarınızın sizlere bonus demesine izin vermeyin. Kendinizi mağdur durumda bırakmayın. Bunu sizlere yapanlar, hayatta varlığının bile bir zarar olduğu, hayatta hiçbir amacı olmayan, kendini birşey zanneden ama aslında bir hiç olan zavallılardır. Kıvırcık olmak utanılacak birşey değildir. Kendinizle gurur duyun. Çünkü siz onlar gibi basit ve zavallı değilsiniz. Ben kıvırcık saçlı değilim, ama bu zorlu etapta her zaman sizleri destekliyorum. Hakkınızı savunun.

Bonus kelimesi artık toplumda kanayan bir yara halini almış bulunmaktadır. Bonus card reklamlarını şiddetle kınıyorum. Artık sembol olarak kıvırcık saç yerine, kıvırcık salata, marul falan kullansınlar. Lütfen, kıvırcık ve uzun saçlı insanlara artık isimleriyle hitap edin. Sizin bu küçük gördüğünüz, aslında espri olarak kullandığınız, karşınızdakini kırmak amaçlı söylemediğiniz söz, o arkadaşınızın duygularını incitebilir, onunla dalga geçtiğinizi düşünüp üzülebilir. Kıvırcık saçlı olmak bir kusur değildir, kıvırcık saçlıya bonus, uzun boyluya sırık, zayıfa çırpı demek sadece espri acizliğinin, karşıdaki insanla dalga geçme dürtüsünün birer göstergesidir.

Evet, bu yazın kesilen saçlarımın anısınaydı. Bu yazının içinde analizler, isyanlar, haykırışlar, küçük espriler, büyük üzüntüler saklıydı belkide... Dalgalı bir saça sahip olmama rağmen uzun ve çokça gözüken saçlarım yüzünden bonus kelimesine haddinden fazla maruz kaldım. Her gören "saçların bonus gibi olmuş" dedi. Sanki saçlarımın uzadığının farkında değilmişim gibi... En sonunda saçlarımı kestirmeye gittim. Okullar açılacaktı zaten, mecburdum. Peki bonus kelimesini son kez nerede duydum dersiniz? Berberde... Berberin çırağı tarafından...

2 yorum:

Özgür 25 Eylül 2009 08:04  

Bende sokaklarda büyüdüm, hayatım sanayide geçti ama ben hiçte bu hödükler gibi olmadım. Bunun sokakta büyümekle alakası yok ki insanın içinde hanzoluk olmayacak en başta.
Aynı durumlarla ben de karşılaştım. Bana da Ayı diye bağırırlardı. Yaratıcılıkta yok geri zekalı angutlarda. Adam akıllı lakap bulsalar eyvallah.

Bir de ben olsam o berber çırağının kafasına traş fırçasını geçirirdim. Bir daha konuşmazdı.

Çado 25 Eylül 2009 12:13  

Yanlış anlaşıldım, yanlış anlaşıldım :( Ben zaten her sokakta büyüyen çocuk yukarda bahsettiğim insan türü gibi olur demedim. Sokakta büyümekle alakası olmadığını bende biliyorum. Her sokakta büyüyen aynı değildir ama bunu anlatamadım. Kimi çocuklar vardır, sokakta büyür daha 9 yaşında olmasına rağmen sigara içmeye başlar, kötü sözler öğrenir. Kimi çocuklar vardır, sokakta büyür ama saygıda en ufak bir kusur, arkadaşlıkta en ufak bir ihanet etmez. Bende sokakta büyüdüm, bende küçük yaşta iş yapmaya başladım. Kıraathanede çalıştım, internet kafede çalıştım, lokantada çalıştım. Ama bende senin dediğin gibi o hödükler gibi olmadım. Benim burda vermek istediğim mesaj her küçük yaşta iş hayatına atılan, sokakta büyüyen çocuk günün birinde karşısındaki arkadaşının kalbini kıran, kendini komik zanneden, espri anlayışı kıt bir insan olup çıkar değildi. Sadece böyle davranan insanların küçüklükten bu yana edindiğim tespitler sonucu profilleriydi. Yukarıda yazdığım şeylerin aynısını yaşayıp arkadaşlarına çok sadık olan insanlarda vardır ama bu çok nadirdir. Bak mesela kendinden örnek verdin; "Bende sokaklarda büyüdüm, hayatım sanayide geçti ama ben hiçte bu hödükler gibi olmadım" Dedim ya işte. İnsandan insana fark var. Sen onlardan değilmişsin, bende onlardan değilmişim. Ama ne yazık ki onlarda bizim gibi değilmiş...

Yorum Gönder

free hit counter Valid XHTML 1.0 Transitional

.   ©2010 - Uzun Hikaye | Çağdaş Temel tarafından hazırlanmıştır.

Tema düzenleme: KınıX (Uğur KINIK) .