Aş Evi Macerası - 2

Sevgisiz günlük;

Dün kaldığım yerden devam edeyim. Ha ne demiştik? He evet, elimde kitap dolu bir poşetle kitap dükkanına girdim. E garip geldi haliyle. Kasaba elinde önceden bulunan yarım kilo kıymayla giriyormuş hissi gibi birşey. Arkadaşım kitap bakmaya başladı kendine bende sıkıntıdan çalan müzikleri dinleyip kitapların isimlerini okumaya başladım. Güzel oluyor öyle... Manga'nın yeni albümü çalıyordu. Bende kitap isimlerini falan okuyorum. Çoğu tanıdık geldi zaten. Mesela P.S. İ Love You adında bir film var ya... işte onun kitabı vardı. Hatta bir sürü filmin kitabı vardı. Garip... Acaba filmden mi kitaba aktarılmış yoksa kitaptan mı filme aktarılmış diye düşündüm tanıdık gelen her kitapta. Arkadaşım sonunda bir kitap aldı eline ve dedi ki: "Imm bu kitabı alıcam galiba, zaten alıcaktımda yani önce bunu mu alsam yoksa başka bi gün mü alsam bu kitabı karar veremedim" falan derken ben "hı hı, evet, bilmem... sen bilirsin" gibi kısa cümlelerle cevaplandırdım. O sırada başka şeylerle ilgileniyordum çünkü... Manga'nın güzelim bateri sesine ritim tutuyordum falan, kitapların ilgi çekmek için garip isimlerini okuyordum sonra... O kadar ilgilenmiyordum ki hangi kitabı almak istediğini bile görmedim. Adı neydi acaba?

Sonunda sanırım 2 tane kitap aldı. 1 tane mi yoksa 2 tanemiydi ya? Herneyse sonuçta 5 yada 6 tane kitap oldu artık elinde. Ben raflardan birinde karikatür dergilerine bakarken kasiyer kızın 10 lira dediğini duydum gibi. 10 liraya 1 tane mi 2 tane mi kitap gelir? O alışverişini tamamlarken bense koca kitap dükkanında hem kitaplara hemde cdlere bakıyordum boş boş. Bir kitap gördüm, adı komiğime gitti. Şöyleydi adı: "Sen şimdi gidecen ya cehennem'in dibine git". Boş boş bakarken bu kitabı görünce hehe diye gülmeye başladım kendi kendime. 2-3 kitaba daha baktım, e hadi gidelim artık dedik ve çıktık oradan.

Top patlamasına daha 1 saat vardı. Ne yapsak ne yapsak diye düşünüp yürürken bir oyuncakçı dükkanı gördüm Toyz ar as benzeri... O kadar ilgimi çekti ki durup her gördüğünü "Anne bana bunu aaaal" diyerek isteyen küçük bir çocuk gibi duygu yüklü gözlerle oyuncak vitrinine bakakaldım. Ama öyle sıradan bir bakmak değil. Resmen yolun ortasında durup oyuncak vitrininden içeri kimsesiz bir çocuk gibi uzuun uzun baktım. Arkadaşım anladı heralde "girelim mi içeri?" dedi gülerek. Cevap bile veremiyordum. Gözlerimi ayıramadım o koca oyuncakçı dükkanından. Bi 10 dakika falan öyle baktım dışarıdan içeriye, girelim mi girmeyelim mi derken bi girelim bakalım ne var ne yokmuş ümidiyle girdik içeri. Girmez olaydık... İçeride bu kadar eğleneceğimizi bilsek, hatta o kadar eğleneceğimizi bilsek ki top patlamasına 10 dakika kala çıkacağımızı bilsek belki hiç bulaşmazdık böyle mutluluk saçıcı bir dükkana girme olayına... Çocuklar gibi şendik. Sünger Bob'lu çantalar, kalemler, kalemtraşlar... Çocukluğumdaki oyuncaklardan fazlasıyla farklı olan aşırı lüks ve son teknoloji ürünü oyuncaklar ve daha neler neler...

Bir sürü ama bir sürü oyuncak. Ve sanki hepsi benimmiş gibi hissettim işte o an. Gezdim oyuncak dükkanının her tarafını. Patrick'i gördük, o güzelim sırıtışını görünce dahada bi güldük. Tüm Looney Tunes ailesi, süngerbob kareşort ve arkadaşları, batman, spiderman, herkes, herkes oradaydı. İlk defa böyle bir duyguya kapıldım. Yani içimde sanki lunapark kuruluymuşta 7/24 açıkmış gibi bir duygu... Bir çok oyuncağa dokunduk, elimize aldık, okşadık, sevdik, sarıldık... Ciddiyim. Kimi oyuncağın içinde pil yoktu ama içinde pil olanlardan uzun arayışlar sonucu bir kaç tanesini bulmuştuk. Bir dinazor vardı. İşte şunun oyuncak hali... Çok meraklı bir insanım ya, orasını burasını kurcaladım, parmağımı ağzına soktum ve bu dinazor bana kükredi. Evet evet resmen kükredi. Rrrooaaav! yaptı, tabi o an çok tırsmıştım. Resmen hiç beklemediğim bi anda beni ısıracaktı. Parmağımı hızla ağzından çektim belki ısırır diye. Arkadaşım bana kontrolünü kaybetmiş bir şekilde gülüyordu. Söylediğine göre çok korkmuşum bu oyuncak kükrediğinde... Banada eğlence çıktı tabi. Hazır içinde pil olan ve eğlenceli bi oyuncak bulmuşken bol bol ağzına parmağımı soktum, her seferinde de kükredi. Bizde ilk seferki gibi baya güldük. Sonra tek tek yanındaki arkadaşlarının ağzına sokmaya başladım parmağımı. Bir tane dinazor daha var hani bilirsin... Kanatlı bir dinazor var hani. Ama tam dinazor değil kuş türünden ama vahşi, yırtıcı. Heh tamam anladın sen onu. İşte onun gagasına soktum parmağımı bu sefer ve yine hiç beklemediğim bir anda uçan dinazor ötmeye başladı. Ama öyle şeker bi ötüştü ki o kadar olur. Kızmış ama mırıldanık bir cinsten... Yine güldük. Zamanımızın en çoğunu orada geçirdik. O değilde o anın çekilmiş fotoğrafları varmış yaa... Şuan arkadaşımın objektifinden yansıyan fotoğrafları aldım. Vay be! Böyle daha iyi oldu. Delilli, melilli... Bu sefer bir papağan çarptı gözüme. 130 ytl değerinde bir papağan oyuncak. Bu papağan ne marifetliymiş... Gagasına parmağımı soktum başladı bülbül gibi şakımaya. İlk önce what's up dedi. İnanabiliyor musun bir papağan bulduk oyuncak olarak ve papağan zenci aksaanlı çıktı. Ardından tekrar soktum bu seferde What are you doing? demesin mi...


Not: Bu ciddi ciddi uzun sürecek gibi... İyisi mi yarın devam edeyim. Devamı yarın... Yada sizin oralarda nasıl derler? Imm... to be continued...

Edit medit: Fotoğrafları yarın eklerim. Şuan saat geç oldu, uyumam lazım. Yarın unutturma bana sevgisiz günlük. Sana böyle bir isim verdiğim içinde kızma nolur...


Edit medit 2: Hani sana söylemiştim ya o anın çekilmiş fotoğrafları varmış, arkadaşımın objektifinden yansıyan falan demiştim ya. Bak şimdi onları ekliyorum.






Bak bu oyuncakların yanında birde oyuncak biberonları var. O biberonlarla besliyorsun. Bende burda biberonu almış küçük papağanın karnını doyuruyorum. Zavallım nasıda acıkmış :(




0 yorum:

Yorum Gönder

free hit counter Valid XHTML 1.0 Transitional

.   ©2010 - Uzun Hikaye | Çağdaş Temel tarafından hazırlanmıştır.

Tema düzenleme: KınıX (Uğur KINIK) .