Linç Girişimci Amca

Aslında güncel olayları takip etmeyi, güncel olaylardan bahsetmeyi pek sevmem. Ama tespit yapmaya, detaylara girmeye, haberlerin orasını burasını kurcalamaya bayılırım. Malum, aylarca adını neredeyse hergün duyduğumuz cem garipoğlu yakalandı ve yakalanması bile gündemden düşmesine yetmedi. Hala günün her haberinde mutlaka adı geçiyor. Hatırlarsanız bu katile Üsküdar'daki çocuk(!) şube müdürlüğünden çıkarken linç girişiminde bulunuldu. Islıklar, protestolar, bindiği arabaya saldırmalar vesayre... Ama bu linç girişiminde dikkatimi en çok çeken, protestocuların en ön planında olan bir amcaydı. O ne iyi kalpli, ne babacan, ne koruyucu bir amcaydı. Akıllara kazınan o sözü, o bağırışları hala kulaklarımda... "Onu bize verin, bize!"


Evet bunu diyen amca benim gözümde koruyucu bir melek oldu. Ve aklımda hemen ona dair şöyle bir profil gelişti: Kıraathanelerde herkes tarafından tanınan, sevilen, sayılan, her işe koşan, herkese yardım etmeyi seven, iyilerin dostu, kötülerin düşmanı, mahallenin namus işlerinden sorumlu genel müdürü... O nasıl bir kendine güven, o nasıl bir nefretin dışa vurumu, o nasıl bir intikam alma isteğidir? Arkasındaki linç girişimcilerin biraz arka planda kalmasına rağmen bu amca, zanlıya ulaşmak için polis barikatını bile geçecekti neredeyse... Size bahsettiğim amca, her fotoğraf karesinde görülen, hafif saçları olmayan, bıyıklı, mavi beyazlı gömleği olan amca. İşte o görüntülerden bazıları;


Neyse, diyeceğim o ki; bu amcalar her mahallede bulunan birer kahramandır. Bu amcalarımıza sahip çıkalım. Bu amcalar modern zamanın vurun kahpeye'cileridir. Eski Türk dizilerinde görmeye alışık olduğumuz, herhangi yanlışı olan, başkasından çocuğu olan, çocuğu kötü işler yapan insanlara taş ve sopalarla linç girişiminde bulunan amcaların torunlarıdır bu yeni nesil, modern vurun kahpeyeci amcalar. Arada fark var tabii ki... Eski nesil linççiler haklı haksız farketmeden linç ederlerdi, yeni nesil linççiler sadece haksız olduğundan emin oldukları insanları linç ederler. Böyle bir konuyu destekleyecek değilim, ama o velette haketti böyle bir girişimi doğrusu... Ne pis tırsmıştır şimdi, ıslıklar, yuhalar, arabaya tekmeler falan. Oh, iyi olmuş. Onu öyle bir hayvanlık yapmadan önce düşünecekti.

Birde bu mahallenin linç girişimci amcalarının hanımları ve komşuları vardır ki onlarda gereken desteği sözlü ve kendilerini belli ederek gösterir. "Tüüuuv, Allah belanı versin! Gözü kör olasıca, ne istedin kızcağızdan" gibi sözlerle tepkilerini belli ederken aynı zamanda kocalarına ve komşularına destekte bulunurlar. O teyzeler içimizden birileri. O teyzeler ki ana şefkatiyle, ana yüreğiyle orada bulunanlar... İşte o teyzeler!


Konuya dönelim, o amca "onu bize verin, bize!" sözünü söyledikten sonra zaten bitmişti herşey. Eline verseler gebertene kadar dayak, hiç kaçışı yok. Hele birde mahalleden arkadaşları var, sadece kendi adına konuşmayıp onların adınada konuşması, "onu bana verin" değilde "bize verin" demesi kanıtlıyor amcanın o mahalledeki rütbesini. Arkadaşlarıyla birlik içerisindeydi, amca için özne artık ben değil bizdi. Bunun adına "mahalle dayanışması" deniliyordu. Ordunun önündeki bir subay gibiydi, kendinden emin, arkadaşlarından gerekli desteği almış, aynı zamanda hem bir baba gözüyle hemde görevini yapan biri olarak bakıyordu olaya. Sevgili linç girişimci amca; sen ne iyi kalpli, ne babacan, ne koruyucu bir amcaydın...

0 yorum:

Yorum Gönder

free hit counter Valid XHTML 1.0 Transitional

.   ©2010 - Uzun Hikaye | Çağdaş Temel tarafından hazırlanmıştır.

Tema düzenleme: KınıX (Uğur KINIK) .