Nerelerdeyim?

Neredeyse 1 aydır yazı yazmıyorum. Ama bir sor bakalım neden yazmıyorum? Sor bi... Hayır dandik yazacağımdan tırsmamla alakası yok. Söylüyorum. Neredeyse 5 yıldır boş bir hayat geçiren ben, sabah akşam hiç bir iş yapmayan, "şu gün, şu saat sana uyar mı?" diye soranlara "bana her gün uyar yaa benim hep vaktim var" diyen ben, artık o vaktin yüzde 1 gr/cm³ 'ünü bile bulamıyorum. Evet, değişen aksanımdan da anladığınız üzere artık bende bir ÖSS'ciyim...

Şöyle bir durum vardır hani... Össye girip çıkanların görmüş geçirmişlik tavrı vardır. "Öss'ye hazırlanmak şöyle stres yapar, böyle zordur, yok ben yıllardan beri test çözüyorum lan, dersaneye gitmeden olmaz bu işler evlat" falan diye gerilim veren tipler vardır ya, işte ağzı burnu kırılası tiplerdir onlar. Çünkü anlattıkları gibi birşey değildir aslında. Kimine göre öyle olabilir tabi kişiden kişiye değişiyor ama bir kısmıda doğru. Şöyle doğru: sınav öncesi akılda oluşan soru işaretlerinin verdiği rahatsızlık... Acaba nasıl birşey, acaba çok mu zor, acaba testlerde bildiklerim kadar asıl sınavda da bilebilecek miyim? gibi soruları kendi kendilerine soranlar tabii ki stres mtres diyecekler. Bunun neresi stres abi? Aksine eğlenceli bile. Dur anlatayım.

Bu ayın 10'u falandı galiba, sağolsun Filiz abla(bkz: Gündeyiz adlı yazımda adı geçen Filiz abla) gelmiş anneme önermiş bir dersane. Annemde bana dedi ki; şöyle şöyle bi dersane varmış, bizim mahalleden bi ablada orda öğretmenmiş falan dedi bende dedim tamam bana uyar. Buraya kadar herşey normal çünkü hep boş vaktim olduğundan rahatlıkla bana uyar diyebiliyorum. Vakitten bol birşeyim yok o zamanlar. Ohh okula git, eve 1'de gel ondan sonra akşama kadar koskoca bomboş bir vakit. Ders falanda çalışmıyorum tabi sanki 7 ay sonra sınava girecek olan ben değilmişim gibi... Neyse gittik dersaneye, 8. katta böyle bir işhanının en üst katında falan, kantininden Bursa'yı kuşbakışı görebiliyorsun ama kantinin doğu yönündeki penceresinden de Bursa mezarlığını komple görebiliyorsun. işte kayıt işlemlerinin yapıldığı odaya doğru gittik aa bi baktım Kader abla. Tabi o güne kadar adını bile bilmiyordum ama mahallede birkaç kere görmüşlüğüm var yani. Hatta onunda görmüşlüğü varmış beni, küçükken kapılarının önünden bisikletle geçermişim, küçüklüğümü bilirmiş öyle anlattı. O öyle deyince gözümün önünden bisikletle geçirdiğim çocukluğum bir kısa metrajlı film olarak geçti. Film bittiğinde annem kayıt işlemlerini başlatmıştı bile. Ve sonunda kayıt yaptırdık. Birden acayip bir güç hissettim, değişik bir enerji sardı bedenimi. Artık bende bir dersaneye giden össci olmuştum. Farklı duygulara kapıldım, buranın bana össyi kazandırabileceğine inandım bi kere. Çünkü öğretmenler her an fotoğraf çekimine hazırmışlarda sürekli "peyniiir" diyerek geziyorlarmış kadar güler yüzlüydüler. Benim bir teorim var, o da şu: Bir ders ne kadar zor olursa olsun o dersi kolaylaştırmak öğretmenin elinde. Güler yüzlü bir öğretmenden öğrenilen dersin başarısı %100'dür bu kadarda emin konuşuyorum. Bir öğretmen güler yüzlü oldumu, öğrencileri sıkmadan ders anlattımı o ders ne kadar zor olursa olsun artık öğrencinin en sevdiği derstir. Yani herşey öğretmende biter bu kadar basit. Tabi öğrencide de öğrenme isteği olacak o ayrı...

Neyse işte kayıt yaptırdık falan artık son muhabbetlerimizi etmeye başladık. Müdür sürekli "sınırsız etüt veririz" diyip duruyordu. Bende kendime içimden "etüt ne lan" diyip duruyordum. Hemen yarın başlıyoruz dediler, tekrar içimden "oha, daha hazır değildim ben ama" dedim. Yanıldım, geç bile kalmıştım. 7 ayımın kaldığını düşününce birden hazır olduğumu farkettim. Yarın oldu, dersaneye gittim. Konulara yetişmem için öncesinde birebir etütler almaya başladım. Böylece etüt'ün anlamını anlamış oldum. Ekstra ders gibi birşey sanırım. Anlıyordum, ilk defa içim bu kadar öğrenme aşkıyla dolmuştu. Son sürat konulara yetişmek için birebir ders görüyordum. Herşeyden önce dediğim teori doğrulanmıştı. 5 yıldır görüp unuttuğum konular artık 1 günde aklımda kalıyordu. Birkaç gün böyle birebir alarak konulara yetişmiştim. Artık sınıfta diğer arkadaşlarımla dersleri takip edebilirdim. Etüt sınıfı adında bir sınıfımız var, küçücük, minicik, sevimli mi sevimli bir sınıf. Arkasında bir pencere var, ordan karşıdaki emniyet müdürlüğünü dikizleyebiliyorsun. Polis amcalar gününün çoğunu bilgisayarda Spider Solitaire oynayarak geçiriyor, hani şu kartlı oyun var ya o oyun işte. Evet işim gücüm yok bunları takip ediyorum.

Önceden dersane sistemine pek sıcak bakmıyordum ama anladım ki yanılmışım. 5 senelik lise hayatımda hiç görmediğim, hiç duymadığım konuları bile dersanede öğrenebiliyorum. Çok ciddiyim. Lisede öğretilenleri tekrarlamakla beraber lisede öğretilmeyen ama öğrenilmesi gereken konuları bile gösteriyorlar.

Herşey bir yana, bu okul-ev-dersane üçgeni arası koşuşturma(okul ve dersane kenarları birbirine eşit, ev kenarı kısa olanı, o yüzden ikiz kenar üçgendir bu üçgen)(Ayrıca iç acıları toplamı çok acıtır) insanın psikolojisini olumlu veya olumsuz etkiliyor, bu bir gerçek. Doğal ihtiyaçlar dışındaki zamanın tamamını ders işleyerek, test çözerek geçirince insanın beynide klasik koşullanıyor. Pavlov'un köpeği gibi... Biliyorsunuzdur heralde Pavlov'un köpeği hikayesini. Pavlov, köpeğe önce zil çalıyor, ardından et veriyor. Bu sürekli tekrarlanınca köpek artık her zil çalışında et yiyeceğini anladığından salyaları akıyor falan. Bizde de aynı hesap. Ders zili çalıyor, öğretmen test veriyor, testler çözülüyor. Ders zili çalıyor, öğretmen test veriyor, testler çözülüyor. Bu sürekli tekrarlanınca artık şartlı reflekslenmiş, klasik koşullanmış olan öğrenciler her duyduğu zilde test çözmeye başlıyor. Ders zilinde, tenefüs zilinde, kapı zilinde bile...

Bir süre sonra zaten ister istemez o yaşam şartlarına uyum sağlıyorsun. İşin makarasında olan öğrenci tipinden, inek öğrenci tipine doğru evrim geçiriyorsun. Artık okuldaki derslerde öğretmenin sorduğu sorulara lapin gibi atlayınca eskiden derslerde muhabbet ettiğin arkadaşlarınla da aran açılıyor. "Tamam, anladık biliyosun öğretmenin sorduklarını. Anladık tamam dersaneye gidiyosun ama bunu gözümüze gözümüze sokacak kadar belli etme. lan daha dün kopya versene hacı diyene bak, bugün hocanın gözüne girmek için k.çını yırtıyor" bakışları atıyorlar sana. Ama onların düşündükleri gibi değil işte. Gerçekten konuyu bildiğin için canın lapinleşmek istiyor. Bir soruyu bilmenin verdiği mutluluğu tatmak istiyor.

Geçenler yine dersaneden dönmüşüm, dur azcık bilgisayara bakayım ne var ne yok dedim. Rastgele şarkı seçtim, Şebnem Ferah'tan Çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar'ı açtım. Şarkı çalınca o şarkı artık tatil zamanındaki dinlediğim şarkıya benzememeye başladı. Şarkının sözlerini, müziğini dinleyeceğime sözlerinin içindeki anlatım biçimlerini, kafiye örgüsünü, ahengini falan çözmeye başladım aklımdan. Şimdi şarkı çalıyo çalıyo, nakarata geldi mesela, Çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar diyo, ben aklımdan hemen "hmm betimleyici anlatım vardır çünkü ayakkabıyı betimliyor burda hı hı evet", "hmm bu mısrada zincirleme isim tamlaması var" gibi... Normal, dinlemelik olan şarkıyı dil ve anlatım'a alet ettim.

Ama tüm bunlara rağmen dersane güzel şeydir. Dersaneler lise, liselerde dersane olsaydı ya... O zaman öss çekilmez bir çile yerine kazanması en kolay ödül gibi olurdu. Peki o zaman size bir soru...


Yukarıdaki uuupuzun metinde anlatılmak istenen nedir?

Cevap: İşte 1 aydır yazmıyorum ya, neden 1 aydır yazamadığım anlatılmak isteniyor...




Not: Yinede ne olursa olsun matematiği almıyor bu kafa arkadaş. Acaba o yüzden mi normal değilim?

İlan: Matematik dersinden msn'de özel ders verecek, alanında uzman, üniversiteli gençler aranıyor.

3 yorum:

Özgür 25 Ekim 2009 13:28  

Madem cevabını verecektin niye soru soruyorsun arkadaşım. Baştan aşağı yazıyı okutuyorsun insana. :P :D

Başarılar diliyorum sana hayatında...

Matematik konusundaki isteklerini gerçekleştirebilecek bir insan evladı bende isterim doğrusu. :D

KınıX 25 Ekim 2009 16:01  

İlanını gördüm geldim; ücrette anlaşırsak neden olmasın. :P

Ama 1,5 sene geçti; unutmuş olabilirim.
He unutmadan; hava atmak gibi olmasın da Mat1'im fulldü öss'de. :P


:)
İyi çalış, inşallah değer o boş kalmayan vakitlerini dolduran her şeye.

Çado 26 Ekim 2009 08:16  

mr_lonely sözüm sana:
Her testin bir cevap anahtarı vardır o yüzden :D
Herkese başarılar inşallah.


KınıX sözüm sana:
Müraacatını aldım ama ben pinti bir herif olduğumdan ücret konusunda pek anlaşacağımızı sanmıyorum :P

Benim de denemelerde mat1'im full... Ama boş bırakma sayısı full :D

Çalışmaya çalışıyorum işte. İçinde sayı geçmeyen her konuyu rahatlıkla anlayabiliyorum ama sayısal kısımlar bitiriyor beni. Yarım yamalak anlasam bile yeter bana. Sözelim iyi benim ondan bir korkum yokta işte bu matematik... İnşallah değer dediğin gibi.

Yorum Gönder

free hit counter Valid XHTML 1.0 Transitional

.   ©2010 - Uzun Hikaye | Çağdaş Temel tarafından hazırlanmıştır.

Tema düzenleme: KınıX (Uğur KINIK) .