Üçüncü Tekil Şahıs - 2

İkinci Bölüm




Bir Ay Sonra




Artık okulda dersler normal temposuna oturdu. Her sene olduğu gibi bu sene de okula gelip, ders işleyip eve dönüyordum. Genelde altgeçitten binerdim hep minibüslere. Ama bu sene biraz farklılık olsun diye yolumu uzatıp muhabbet ede ede santral garajdan binmeye başladım birkaç kez. Aslında yolumu değiştirmek benim için çok büyük bir değişimdi. Fazlasıyla monotonlaşmış hayatıma az da olsa renk katmayı başarıyordu bu değişiklik. Yolda sohbet ederek evlere dağılırken yaptığım saçma esprilerle karşımdakileri güldürebilmek beni gülenlerden daha fazla mutlu ediyordu.

Haftada 2-3 kez bu uzun yoldan gidişlerim yerini zamanla hafta içi her günlere bıraktı. Artık neredeyse hergün uzun yoldan gidiyordum. Bu yoldan gittiğimde normalde gideceğim yolun 3 veya 4 katı daha fazla yürüyordum ama normalde gideceğim yoldan 3 ve 4 katı fazla eğleniyordum. Önce okuldan çıkarken sola dönerek düz bir yolda baya bir ilerliyoruz. Ardından bir caddede yolumuz kesiliyor. Bu caddenin adı Fomara caddesi. Bu caddeden aşağıya doğru inersem Emir'le birlikte minibüs durağına gidiyorum. Yukarı doğru çıkarsam Elif ve Ezgi'yle fazladan bir yol katetmiş oluyorum ve Emir tek başına iniyor. Yokuş yukarı yürümesi oldukça zor ama yavaş yürüyünce pek de bir rahatsızlık vermiyor. Ayrıca dönerken aşağıya doğru hızla ineceğimden dönüşü yorucu olmuyor. Fomara caddesinde yukarı doğru birkaç metre çıktıktan sonra ışıkların orda Ezgi bizden ayrılıp caddenin karşısındaki yoldan gidiyor. Geri kalan yolu ise Benle Elif tamamlıyoruz. Şehreküstü meydanı'na evinin olduğu sokağa kadar gidiyorum. Oraya kadar geçirdikten sonra geldiğim yoldan geri dönüyorum ama Fomara caddesinin karşısındaki yoldan. Yine minibüs durağına çıkıyor ama o tarafta daha çok bayiler, satıcılar olduğundan daha hoşuma gidiyor.


Birkaç kez bu yoldan gidince artık aynı yoldan giden diğer öğrencilerin yüzlerini tanımaya başladım. O tanıdık yüzler arasında birinin yüzü daha tanıdıktı. Ortak resim dersi aldığımız, yan sınıftaki kız. Üzerinde mavi ve uzun bir hırka vardı. Tek başına gidiyordu. Ayrıca sanki acelesi varmış gibi hızlı yürüyordu. Ve bir süre sonra gözden kayboldu...


Artık hergün uzun yoldan gidiyordum ve bunun iki nedeni vardı: birincisi hayatımda ilk defa adını bile bilmediğim birinden anormal derecede hoşlanmaya başlamıştım. ikincisi sırf onu biraz daha olsun uzun görebilmek, onun hergün bu yoldan geçerken neler yaptığını seyretmek için fazladan yol tepip aç kalıyordum. Ama biliyordum, aşk fedakarlık isterdi. Ve benim yaptıklarım henüz fedakarlığın yanından bile geçmezdi. O'nun haberi olmasa bile kendi kendime gelin güvey oluyordum. Sanki kız arkadaşımmış gibi O'nu uzaktan seyrediyor, biri O'nunla konuşacak diye çok korkuyordum. O'nu sınıf arkadaşlarından bile kıskanıyordum. Nasıl bu kadar kolay bağlandım O'na? Elimde değil. Hayatımda gördüğüm en büyüleyici gülüşe sahipti. Çok güzel bir sesi vardı. Dalgalı saçları O yürürken dans ediyor gibiydi. Ve gözleri, yürüyüşü... O'nu görünce kendimi kocaman bir boşluktaymış gibi hissediyorum. O'na olan sevgimin belirtileri gün geçtikçe kendini gösterdi. Artık O'nu her gördüğümde soluğum kesiliyor, yutkunamıyordum. Yumruğumu var gücüyle sıkıyordum ve yüzümde anlamsız bir ifade beliriyordu. Ve O, bunlardan habersiz yolunda yürümeye devam ediyordu...

3 yorum:

ne ki bu 13 Ocak 2010 12:42  

"Ve O, bunlardan habersiz yolunda yürümeye devam ediyordu..."
Gün oluyor ki O'nu sessiz sedasız izlemek insanı mest ediyor... Gün oluyor ki onu izlemek ama sessiz sedasız kalmak-kalmak zorunda kalmak- insanı çileden çıkarıyor...
İlk bakıldığında aslında ne kadar da mantıksız. Hiç bilmediğin, tanımadığın, nelerden hoşlanır, nerelere gider, ne yapar diye merak ettiğin birinden hoşlanmak... O kişi hakkında tarifsiz duygular yaşamak... Ve bu bilinmezlikte yalnız olmak... Kendini kendin bile anlayamamak... O kişi için yollarını uzatmak, aç kalmak... Ona rastlayabilmek için anlamsız girişimlerde bulunmak... Yediğin, içtiğin, uyuduğun, yürüdüğün, gördüğün, göremediğin, baktığın, düşündüğün O olmak... O senin hayalin olmak... O'nu gördüğünde kaskatı kesilmek, soluk alamamak; O'nu göremediğindeyse çağlamak...
Ne olursa olsun "sevmek"...
Bilsin, bilmesin; karşılık versin, vermesin... Sevmek...
Yine de sevmek...
İnadına sevmek...
Ahh bizi tekil bırakan üçüncü tekiller...
Yüreğine sağlık Çağdaş... Bakalım bir daha ne zaman görüş mesafene girecek :)

Çado 13 Ocak 2010 14:00  

Asıl bu yorum için senin yüreğine sağlık. Hiç sanmıyordum birinin çıkıpta anlatmak istediklerimi daha tamamen anlatmadan anlayabileceğini. Hislerime fazlasıyla tercüman oldun ne ki :( Bu hikaye burada bitmedi aslında daha devamı da var ve gün gelip o yolda beraber yürüyeceğimiz zamana kadar yazılmaya devam edecek bu hikaye.
Bu harika yorumun için çok çok teşekkürler. Ama bir daha yorum yaparsan lütfen bu kadar duygusal yorum yazma çünkü ağlayası geliyo insanın yorumunu okuyunca :(

ne ki bu 14 Ocak 2010 15:40  

Sen de bu hikayeyi yazmaya devam ettiğin müddetçe, bu hikaye okunmaya ve yaşamaya devam edecek ;)
O kadar duygusal yazdığımın farkında değildim inan ki. Bende de bir süredir epey birikti. Ama söze nereden başlayacağımı veya artık nasıl bitireceğimi bilemediğimden... Bazı cümlelerimin içine serpişiyorlar sanırsam...
Ağlayasın da gelmesin lütfen. Gülmeler yaraşsın herkeşlere :)

Yorum Gönder

free hit counter Valid XHTML 1.0 Transitional

.   ©2010 - Uzun Hikaye | Çağdaş Temel tarafından hazırlanmıştır.

Tema düzenleme: KınıX (Uğur KINIK) .