Üçüncü Tekil Şahıs - 6
Bölüm 6
Şans Eseri
04.12.2009
Bugün dersanede veli toplantısı vardı. Benimde saat 5'te Felsefe dersim. Her çarşamba saat 5'te Felsefe dersimiz olurdu. Ama bugün saat 4'te veli toplantısı da olunca erkenden annemle beraber yola çıktık. Saat 4'te dersaneye vardığımızda toplantının nerede olacağını sormak için birilerini arıyorduk. Annem muhasebe görevlisinin yanına giderken Filiz hoca (coğrafyacı) gördü ve bana "Annen durumunu sormaya mı geldi?" diye sordu. "Evet hocam, ruhsal tedavim iyiye doğru seyrediyor mu diye sormaya gelmiş" demek istedim ama "Yok hocam" dedim, "toplantı varmış ondan" dedim. "Hmm tamam konuşalım bakalım :)" dedi sempatik tavırlarla. O dersaneyi sevmeme neden olan öğretmenler arasındaydı Filiz hoca. Annemle beraber muhasebe odasında benim hakkımda dedikodu yaparlarken onlar, ben de kantine doğru gittim. Kantin doluydu. Daha fazla koridorun ortasında durup dikkat çekmemek için hemen asansöre binim hızla dersaneden uzaklaştım. Dersanenin dışındaydım artık ve ben nereye gideceğimi çok iyi biliyordum...
O'nun çalıştığı fatura ödeme bayisi bizim dersaneye yaklaşık 300-400 metre uzaktaydı. Dersaneden çıkıp yokuş yukarı birkaç dakikalığına yürüyünce hemen varabiliyordum oraya. Gidecek bir yer bulamadığımda ilk O'nun olduğu yere uğrardım hep. Yine gidecek bir yerim yokken hiç düşünmeden O'nu ziyaret etmeye gittim. Uzaktan ziyaret etmeye... Sadece kapının camından içeriye 1-2 saniyeliğine bakmalığına... Gittim ama O yoktu. Sonra sanki o yola sırf O'nu görmek için gitmemişim gibi dümdüz yukarı çıkmaya devam ettim. Nerede olabileceği hakkında bir fikrim yoktu. Belkide evine gitmiştir, kimbilir... İşte şimdi nereye gideceğimi bilmiyordum.
Uzun uzun dolaştım. Annemin hocalarla konuşmasının bitmesi için saat 5'e kadar gezmem gerekiyordu. Saat 5'e yaklaşırken artık dersaneye doğru yürümeye başladım. Yürürken bir yandan da hala O'nun nerede olabileceğini düşünüyordum. Ben yokuş aşağıya inerken tam o sırada O'nu yukarıya doğru çıkarken gördüm. Bir an şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim. Önüme baktım, yüzümü çevirdim, adımlarım bir hızlanıp bir yavaşladı. O çok az ötemden geçerken ben afallamış bir şekilde sağa sola bakındım. O yukarı doğru çıkarken kısa bir an O'na doğru baktım. Okul kıyafetleri yoktu, mavi bir kot ve okulda giydiği mavi uzun hırkası vardı. Her zamanki gibi gülümsüyordu. Hafif esen rüzgara doğru yürüdükçe ortadan ikiye ayrılmış dalgalı saçları sakince havalanıyordu. Aynı yoldan o yukarıya doğru, ben aşağıya doğru geçmiştik. Biraz gerimde kaldığınından emin olduğum bir anda arkamı döndüm ve O'nu takip etmeye başladım. Çok değil kısa bir süre sonra "Piknik" adında bir döner salonuna girdi. Sonra aklıma geldi. Bir öğlen okul çıkışı fazla vakit geçirmiş, eve dönerken ben, O'nu "simitland" adında bir simit salonuna girerken görmüştüm. Tespitlerde bulunmaya çalışıyordum. Okul çıkışları çalışıyordu ve yemeğini burada yiyordu. Tespitlerime devam ederken elinde bir poşetle dışarı çıktı. Poşetin içinde iki veya üç kişilik döner vardı. Aşağıya doğru iniyordu. O'nu takip etmiyormuşum gibi arkamı döndüm. Aşağı inmeye devam ederken takibe devam ettim. Çalıştığı fatura ödeme bayisinden içeri girdi. Daha önce o bayide çalışan iki kişi daha görmüştüm. Biri hafif beyaz saçlı ve bıyıklı biriydi. Diğeriyse bir bayandı. Uzun zamandır O'nu takip ettiğimden dolayı O'nun haberi olmadan bir çok şeyini öğrenmiştim artık ve önceki bildiklerimide birleştirerek artık rahatlıkla bu kanıya varabilirdim: O bayide babasıyla çalışıyordu. Ve eğer yanılmıyorsam bayinin sahibi babasıydı. O, hergün babasına yardımcı olmak için okul çıkışları bayiye uğruyordu.
Dersaneye geç kalmamak için bayinin önünden ayrılıp aşağıya doğru yürümeye başladım. Bir yandan yürüyor, diğer yandan düşünüyordum. Artık herşey daha açıktı. Artık hakkında daha fazla bilgim vardı. Her ne işime yarayacaksa... Kullanamazdım ki bu bildiklerimi. Kullanmaya cesaretim yoktu bir kere. Belki bir gün lazım olur, belki bir gün bulurum o cesareti diye tekrar sakladım aklımın bir köşesine bu bildiklerimi. Susmak acıtıyordu içimi, konuşamamak acıtıyordu ama acıyan benim içimdi. O'nun içinin acımaması benim için daha önemliydi. O'nu öyle uzaktan, O mutluyken seyretmek beni daha mutlu ediyordu sanki. Ben bunları düşünüp dururken dersaneye varmıştım. Annem öğretmenlerle toplantısını bitirmiş eve dönmek için beni bekliyordu. Annemi alıp otobüs durağına kadar götürdüm. Yolda kısaca öğretmenlerin benim hakkımda neler söylediklerini anlattı. "Çok uslu, çok terbiyeli bir çocuk. Çok sessiz sedasız, dersleri çok iyi dinliyor. Çok beyefendi, çok iyi bir çocuk..." O an bunları öğretmenlerin anneme anlatmasını değilde O'na anlatmasını dilerdim. Annem bunları zaten her yıl bütün öğretmenlerden duyardı. Ama keşke O'da bilseydi. O'da tanısaydı nasıl biri olduğumu da bu kadar zor olmasaydı gidip kuru bir merhaba diyebilmek...
0 yorum:
Yorum Gönder